İngilizce’de kaç kelime vardır tahmininizce? 10 bin? 50 bin? 100 bin? 500 bin? Yanıt, Harvard Üniversitesi ve Google’ın ortak çalışmasına göre bir milyonun üzerinde. Oxford Sözlüğü ise 171 bin kullanımda, 49 bin eski olmak üzere 220 binden fazla sözcük listelemektedir. Peki İngiltere veya Amerika’da doğmuş, büyümüş bir ortalama yetişkin bu 220 bin / 1 milyon kelimenin kaçını biliyordur? Çok daha fazlasını tahmin ettiğinizi düşünüyorum ancak yanıt eğitim düzeyi ve entelektüel çalışmasına göre değişmekle birlikte ortalama 20-35 bin arasında değişiyor. 220 bini baz alırsak ortalama yetişkin bir Amerikalı toplam sözcüklerin %10-15’ini biliyor. 1 milyonu baz alırsak ise bu %3’e bile varmıyor. İngilizce’yi yabancı dil olarak öğrenenler ise ortalama 5-10 bin kelime biliyorlar. Tüm İngilizce seviyelerinde eğitiminizi tamamlasanız öğreneceğiniz toplam kelime işte bu civarda olacak. “Öyleyse hiç öğrenemeyecek miyim, hiçbir zaman her İngilizce metni okuyamayacak mıyım?” diye düşünüyorsanız, istatistiklerin devamına bakın.
Öncelikle evet, hiçbir zaman her İngilizce metni tamamen anlayarak okuyamayacaksınız, ancak hiçbir İngiliz yetişkin dahi bunu yapamaz. Yahut hiçbir zaman her Türkçe metni de anlayamayacaksınız. Herhangi bir yazarın herhangi bir kitabında muhakkak bilmediğiniz sözcükler çıkacaktır. Bu kaçınılmaz ve olağandır. Şimdi ise iç açıcı istatistiklere bakalım. Yalnızca bin kelime bilirseniz, İngilizce günlük yaşantının yaklaşık %90’ına hâkim olmuş oluyorsunuz. Toplam 3 bin kelime ile ise, günlük konuşmalarda kullanılan sözcüklerin %95’ini öğrenmiş durumda oluyorsunuz. Bir sonraki 2 bin kelimelik eklemeyle, toplam 5 bin kelimeyle ise artık akademik çalışmaları okuyor ve anlıyor hale geliyorsunuz. Yani toplam 5 bin kelime ile tüm hayatımızı kaliteli bir şekilde sürdürebilir hale gelebilir, Amerika’da bir işe girip çalışabilir, hiç sorunsuz iletişim kurabilir, ev tutabilir, haber sitelerini okuyabilir, kısaca hayatımızın her alanını üst düzey biçimde idame ettirebiliriz.
Evet, hiçbir zaman bir Amerikan veya İngiliz yetişkin kadar kelime bilmeyebiliriz, ancak buna ihtiyacımız yok. Çevrenizde üniversitede Amerika’ya gitmiş ve yıllarını orda geçirmiş bir insan varsa ona “leylek” kelimesinin İngilizce’sini sorun örneğin. Yahut “kunduz” veya “pelikan”ı deneyin. Büyük olasılıkla bilemeyecektir. Ancak 7 yaşındaki bir İngiliz çocuk, masal kitaplarında bunlarla karşılaştığı için bu kelimeleri biliyor olacaktır. Sahi masal kitaplarının sonrasında ne zaman kunduz kelimesini kullanma ihtiyacı duydunuz? Belki birçoğunuz bu hayvanı gözünüzün önüne dahi getiremiyorsunuz. Demem o ki, ihtiyacımız olmayan sözcükleri ya hiç öğrenmiyor ya da unutuyoruz. Amacımızın Amerikan gibi konuşmak değil, ihtiyacımız olduğu kadar konuşmak olması gerekiyor ve bunu yalnızca 3 bin kelimeyle başarabiliyor, 5 bin ile ise akademiye giriş yapabiliyoruz.
Peki ya aksan? Yalnız İngiltere’de dahi onlarca aksan mevcuttur. Tonlamada veya vurguda küçük farklılıklarla kalmayıp, aynı kavrama farklı adlar vermeye değin varır bu süreç. Tıpkı Türkçedeki ve diğer dillerdeki gibi… Konu harflerin ve kelimelerin telaffuzuna gelince ise, bu yıllar içinde gelişmiş bir alışkanlıktır diyebiliriz. Ağzımızın ve dilimizin anatomisi kullandığımız dile göre değişir ve gelişir. Her harf dudaklarda ve dilde spesifik bir şekillenme ile ortaya çıkar. Deneyin. Örneğin “R” sesi çıkarırken ağzınızda neler olduğuna dikkat edin. Dilimizi büküyor, ucunu damağımıza yaklaştırıyor ve gelen nefes ile sert ve seri şekilde titretiyoruz. Dikkat edince oldukça zor ve teşekküllü bir süreç olduğunun farkına varabilirsiniz. Hayatı boyunca bu hareketi yapmamış ve alışmamış bir insanın, bunu Türkçe öğrendikten sonra yapabilmesini beklemeyiz. Bu yüzdendir ki anadili İngilizce veya Fransızca olan ve sonradan Türkçe öğrenmiş çoğu kişi R sesini çıkaramaz. Zira konuşmak artık otomatikleşmiş bir süreçtir ve bilinçli bir şekilde alışkın olmadığın sesi çıkarmak hayli zordur. Elbette ne kadar fazla aksanı anlarsak o kadar iyi olur ancak belirli bir aksan ile –diğer kelimeyle İngiliz veya Amerikan gibi konuşmak- amacımız olmamalıdır. Anatomimizin izin verdiği ölçüde mümkün olduğunca doğru sesleri çıkarmak ve anlaşılmak yeterli olmalıdır.
Özet olarak, bir İngiliz veya Amerikan gibi İngilizce konuşamazsınız. Ve buna gerek de yoktur. Bu yazıda bile muhakkak bilmediğiniz Türkçe kelimelerle karşılaşmışsınızdır. Bu yüzden İngilizce öğrenirken gözümüzü korkutmamak ve cesaret etmek gerekir. Unutmayın: 5 bin kelime öğrenerek ve mümkün olduğunca dikkatli ama kendinize özgü seslendirme ve telaffuzla Amerika’da başkan bile seçilebilirsiniz.
Yusuf Gök